Mekke Şehri ve Yüce KâbeMekke Şehri ve Yüce Kâbe
İslâm
Tarihinde mukaddes Mekke şehri ve içerisinde bulunan Mescid-i Haram ve onun
içinde yüce Kâbe büyük ve önemli bir yer tutar. Çünkü bu şehirde birçok
peygamberin vazife yapması, Kabe'nin, müslümanların kıblesi olması, İslamda hac
ve tavaf ibadetlerinin bu şehire tahsis edilmesi, daimi olarak Mekkeye, dinî bir
merkez vasfı kazandırmıştır. Her taraftan gelen hacıların, ziyaretçilerin
kestikleri kurbanlar, yaptıkları alış-verişlerle mühim bir ticaret merkezi olan
Mekke, Kâbe ile de manevî merkez sıfatını hiç kaybetmemiştir.
Kabe'yi , Allahü Teâlâ'nın emriyle önce Melekler, sonra Hazreti
Adem ve ve Şit Aleyhisselam; peygamberlerden son olarak da İbrahim Aleyhisselam
ile oğlu Hazreti ismail inşa etmişlerdi.. Daha sonraları insanların ortak
çalışmalarıyla zaman zaman yeniden yapılmış, tamir ve değişiklikler
görmüştür.
Kâbede Mübarek Vazifeler
Kabe'deki mukaddes vazifeleri eskidenberi yapan ve ellerinde tutan
Araplar, bunları büyük bir şeref olarak kabul ederlerdi. Bu vazifeler arasında
en mühimleri; Kabe'nin anahtarlarını elinde tutmak olan Hicâbet Zemzem
suyunu ve hacıların su işlerini idare etmek olan Sikâye; ziyaretçileri
barındırma ve müsafirlik işlerini ayarlamak olan Rifâde'dir. Bu şerefli
vazifeleri Peygamberimiz Aleyhisselâmın soyuna mensup kimseler yapıyordu. Hatta
Efendimizin dedesi Abdülmuttalib'in, kaybolan Zemzem kuyusunu ve suyunu bulması
büyük bir hizmet olmuş, itibarını da çok artırmıştı.
Fil Vak'ası (M. 571)
Mekke'nin manevî ve ticarî bir merkez halinde olması, Kâbe
sebebiyle her taraftan insanların oraya akın ederek saygı göstermeleri, zaman
zaman bazı hükümdarların dikkatlerini çekiyor, bunu önlemek için düşmanca
fikirlere itiyordu. Habeşistan Devletinin Yemen Valisi olan Ebrehe de, insanları
Kâbe ziyaretinden vazgeçirmek, Mekke'nin ağırlığını ortadan kaldırmak için San'a
şehrinde Aklis veya Kulleys adında büyük bir kilise yaptırdı. insanların Kabe'yi
bırakıp buraya gelmelerini sağlamak istedi. Ancak başaramadı. Üstelik Arapların
bu kiliseye hakaret ettiklerini görünce, Mekke'ye yürüyüp Kâbe'yi yıkmak
çılgınlığına düştü.
Ebrehe'nin Kâbeye Saldırması
Ebrehe,
hazırladığı büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. O zamanın âdetince uğur
sayılan ve bugünün tanklarının yerini tutan büyük Mahmudî Fil'ini de ordusunun
önüne kattı. Bu sebeple hâdise, tarihte Fil Vak'ası adıyla anılmıştır. Kabileler
halinde dağınık yaşayan Araplar, yer yer Ebrehe'nin ordusuna karşı koymaya
çalıştılarsa da, onu önleyemediler. Ebrehe'nin keşif için ileriye gönderdiği
askerleri de, Mekke'lilerin nesini buldularsa, yağmalayıp getirdiler.
Mekke'lilerden bir sulh hey'eti, Ebrehe'ye gittiler ve mallarının
geri verilmesini istediler. Hey'etin başında, o zaman Mekke şehrini idare eden
Kureyş kabilesi reisi, Peygamberimiz Aleyhisselâmın dedesi Abdülmuttalip
bulunuyordu. Yağmalanan mallar arasında, onun da 100 devesi vardı. Ebrehe,
onların bu isteğine şaşırdı:
-"Ben, Kabe'yi yıkmak için geliyor ve bundan vazgeçmem için rica
etmenizi bekliyorken, siz develerinizin derdine düşüyorsunuz?!" dedi. Böylece
onları aşağı düşürmek istedi. Fakat Abdülmuttalip:
-"Ben, develerin sahibiyim ve onları istiyorum. Kabe'nin ise
asıl sahibi var. O'nu O Yüce sahibi korur!" diye cevap verdi.
Ebrehe, yağmalanan malları geri verdikten sonra, ordusunu ve
şöhretli filini Mekke üzerine yürüttü. Abdülmuttalib ise, Kabe'nin kapısına
yapışıp göz yaşları ile duâ ettikten sonra halkı dağlara çekerek olacakları
ibretle beklemeye başladı. Ebrehe, koca filinin Mekke üzerine gitmemekte
direndiğini, ayaklarının kumlara saplanıp kaldığını, başka tarafa çevrildiği
zaman koşarak yol aldığını görünce, küplere bindi. Bu sırada, Ebrehe ve
askerleri Kur'an-ı Kerîm'in Fîl Sûresi'nde bildirildiği üzere, hiç
beklemedikleri bir şeyle karşılaştılar. Bir anda gökyüzünü kaplayan Ebabil
kuşları, ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları küçük kızgın taşları düşman
askerlerinin üzerine atıyorlar, bir nevi Ebrehe ordusunu havadan bombardıman
ediyorlardı. Böylece koca ordu neye uğradığını şaşırdı, yara bere içinde perişan
oldu. Çok az kişi kaçabildi. Onlar da aldıkları yaranın tesiriyle kısa zaman
sonra öldü. Ebrehe de canını zor kurtarıp Yemen'e döndü ise de, çok geçmeden O
da orada öldü. Kabe'nin sahibi Kabe'yi işte böyle korumuştu.